Prof. Dr. Vural
ÜLKÜ
Iki numarali Nazi lideri Göring, savas suçlusu olarak yargilanacagini
anlayinca söyle der: Biz, halka gerçegi söylemistik. Sadece iktidara gelene kadar demokratik yollara basvuracaktik...
Bundan 70 yil önce, 1932 yilinda Almanyada iki seçim yapildi, hem de 31 Temmuzda
ve 6 Kasimda olmak üzere, yaklasik üç
ay arayla. Aslinda daha 14 Eylül 1930da
da halk sandiga
çagrilmis ve yeni Reichstag (parlamento) seçilmisti, fakat seçimler çözüm getirmemisti. Ülke bunalimlar içindeydi. Versailles Baris Antlasmasinin, kanli bir iç
savasin, tarihte esi görülmemis bir
enflasyonun sarsintilari daha geçmeden, 1929 büyük bunalimi (krizi) ekonomiyi vurmus, orta sinif erimis, issiz
sayisi milyonu bulmustu.
Siyasal partiler sorunlara çözüm bulamiyor, sadece birbirleriyle bogusuyordu.
Halkta partilere ve
siyasetçilere karsi tam bir güvensizlik, hatta nefret egemendi
. Dis politikada, bütün ülkelerin
Almanyaya komplo kurdugu, ülkeyi parçalamak istedigi inancinin
yayginlasmasi, en asiri milliyetçi (soven)
duygulari harekete geçirirken sanat ve kültür dünyasi ile ilgili haberler, basinin bir bölümünce sefahat, çiplaklik, ahlaksizlik, azginlik olarak
isleniyor, issiz ve yoksul kesimlerle
tutucular kiskirtiliyordu.
1920lerin basinda adini duyuran, önce kimsenin
önemsemedigi bir parti, Nasyonal Sosyalist
Alman Isçi Partisi , bu ortamdan en çok kazanç saglayan partiydi; Naziler kitle psikolojisinden çok
iyi yararlaniyor ve çok iyi örgütleniyordu. Gerçi 9 Kasim 1923te Münihte,
bu partinin lideri Adolf Hitler adinda
birisi bir darbe girisiminde
bulunmustu, ama girisim polisin el koymasi, bir iki el ates ve birkaç kisinin vurulmasi ile hemen sona
ermis, darbeciler sagci ve vatansever
olduklarindan, is örtbas edilmisti. Adini bu olayla duyuran Adolf Hitler, birkaç ay bir kalede kalmaya
mahkûm edilmis, o da bu dinlenme
zamanini Mein Kampf (Kavgam) adli, o sirada kimsenin okumadigi bir eser yazarak degerlendirmisti.
Hitler, yeniden siyasete basladiginda, kalede kaldigi
sürede degistigini, artik iktidara kanli
degil, demokratik yollardan gelmek istedigini söylüyor, hatta bu konuda yazili belge veriyor ve ona inananlarin
sayisi hizla artiyordu. Gerçi
söylediklerinde önemsiz bir ayrinti vardi, sadece iktidara gelene kadar demokrasi
kurallarina uyacagini söylüyordu, ama
kimse bunu o kadar önemsemiyordu; adamin
degistigini söylemesi yeterli sayiliyordu.
Her seye
karsin 1920li yillar Nazilere iktidar yolunu açmadi. Ancak yapilan seçimlerde hiçbir parti çogunluk
saglayamiyordu. Bu
yüzden sürekli olarak ve her biri kendisinden öncekinden
zayif koalisyon hükümetleri kuruluyor,
bunlar da üçer dörder ay içinde
devriliyordu. Her seçimde güçlenen tek parti
Nazilerdi. Varoslardaki egitimsiz-kültürsüz yiginlarda Bir de
bunlari deneyelim slogani, büyük yanki
buluyordu. Çünkü bunlar, onlara istedikleri her seyi verecekti ya da sinirsiz ve soyut
vaatlerden insanlar bunu anliyordu.
Nazilerin seçim vaatleri arasinda, kamu kurumlarinda, özellikle üniversitelerde Yahudilerle
solculari temizleyip o kadrolara issizleri yerlestirmek, herkese is
bulmak, herkesi iki anahtarla ev ve
otomobil sahibi yapmak, bütün
çalisanlari gemilerle tatile çikarmak vb. seyler vardi.
14
Eylül 1930 seçimlerinden Naziler yüzde 18.3 oyla ikinci parti olarak çiktilar. En güçlü parti SPD (Sosyal
Demokratlar) oylarin yüzde 24.5ini alabilmis, Komünistler yüzde 13te
kalmisti. Bunun yaninda bir sürü harfli neredeyse tek kisilik
onlarca sol parti vardi. Bunlar
hem birbirleriyle ugrasiyor hem de kendi içlerinde fraksiyonlara, hiziplere bölünüyordu;
bazi asiri sol gruplar, kendi aralarinda uzlasma yerine, rejimi yikmak için
Nazilerle isbirligini bile tercih ediyordu. Aralarinda hiçbir fark
bulunmayan partilerin liderleri,
Ufak olsun, benim olsun düsüncesi ile baskalari ile degil isbirligini, görüsmeyi bile
Sorunlara çözüm
üretemeyen Alman Meclisi, sonunda 31 Temmuz 1932de erken seçim yapilmasini kabul etti; bu seçimle ülkenin
önü açilacak, dis borçlara ve issizlige
çare bulacak bir yönetim isbasina
gelecekti. Bazilari, istikrarli
bir hükümet kurulmasi için,
seçimlerden önce Seçim Yasasinda degisiklik yapilmasini
istiyordu; ama buna zaman bulunamamisti. 1932de yapilan ilk seçim, ne istikrar sagladi ne de
daginikligi ortadan kaldirdi; ancak Naziler oylarin yüzde 37.4ünü alarak en güçlü parti oldu. Bu durumda hemen
yeni bir seçim
gerektigi anlasildi. Yüzde 5-10 oy oranli partiler bir hükümet kuramayinca,
rahatsizlik daha da artti. Nazileri durdurmak,
ona karsi bir
demokratik set olusturmak için çabalar da gösterildi. Fakat solun temsilcileri, demokratik sol, sol
demokrasi,, sosyal demokrasi, sosyalist
demokrasi vb. kavramlar
üzerinde sonu gelmez akademik
tartismalar disinda hiçbir sonuca ulasamadi.
Merkez sagda da bütün particikler birbiriyle kavgaliydi. Yine de toplumda bazi
kesimler, tehlike karsisinda silkinmislerdi
ve zorunlu olarak yapilan 6 Kasim 1932 seçimlerinde Nazilerin oy oraninin yüzde 33.1e düsmesini
sagladilar. Buna karsilik diger bütün büyük
partilerin oy oranlari yüzde 88 ile 20.4 arasinda oynuyordu; onlarca küçük sol parti ise oylarin
toplam yüzde 5.8ini almisti.
Yeniden pazarliklar yapildi, ama bir türlü hükümet kurulamiyor,
ülke kararnameler ile yönetiliyordu. 3 Aralik 1932de basbakanliga getirilen General von
Schleicher de basarili olamayinca, asiri
sagci bir baska partinin destegini alan Adolf Hitler, 30 Ocak 1933te Cumhurbaskani Hindenburg tarafindan
basbakanliga atandi.
Kamuoyu, Nazilerin iktidarini normal karsilayacak biçimde hazirlanmisti. Yaygin inanç
söyleydi: Madem demokrasi var, seçmen iradesine saygi göstermek
gerekir. Bir kere de bu partiye bir sans verelim. Adam
zaten degistigini söylüyor. Hem bu ülkede yasalar var, kurumlar var, hele hele
ordu var. Ayrica on iki kisiden ibaret
hükümette sadece üç Nazi yer aliyor: Hitler, Göring , bir de Içisleri Bakani Frick . Onlar da asla
olumsuz bir sey
yapamaz, on ikide üç kisiler. Hem zaten üç ay içinde bunlar da basarisiz olur ve
çekilirler. O zaman yeni seçimlere gidilir, halk da bunlari görmüs olur ve bu
is biter.
Isler gerçekten bir ay içinde bitti ama baska biçimde. 27
Subat 1933te Reichstag (Meclis) binasi yandi. Daha o aksam, bu
saldirinin Komünistlerin marifeti oldugu ilan edildi ve hemen ertesi gün, 28
Subat 1933te Halki ve Devleti Koruma
Kararnamesi olaganüstü yetki yasasi çikarildi. Anayasadaki bütün haklar kaldirildi, sayisiz suç için
ölüm cezasi getirildi. Bir iki gün içinde bütün vatan hainleri
toplandi, bir iki hafta içinde her
kentte toplama kamplari kuruldu. Ilk temizleme dalgasinda öldürülmemis, kaçarken
vurulmamis veya yurtdisina kaçamamis
bütün parti liderleri, her renkten solcular,
liberaller, muhalifler, Yahudiler, milli örf ve âdetlere uymayan insanlar bu kamplara tikildilar.
Liderler in çogu, o kamplarda enselerine birer kursun
sikilarak veya agir iskencelerle öldürüldü.
Ortalik biraz temizlendikten, huzur ve düzen saglandiktan(!) sonra,
Naziler 5 Mart 1933te son bir
göstermelik seçim daha yaptilar ve bu son seçimde oylarin 43.9unu aldilar. Propaganda Bakani Goebbels
, günlügüne not düstü o gün: Sayilarin
ne önemi var? Devlette efendiler artik biziz!
Totaliter bir rejim için mutlak çogunluk gerekmiyordu. Almanya yikildiginda 1945 Mayisinda ailesi
ile birlikte Amerikan
kuvvetlerine teslim olan, rejimin 2 numarali adami Göring, mahkemeye çikarilacagini
duyunca büyük tepki gösterdi.
Nürnberg
Savas Suçlari Mahkemesinde Amerikali bassavcinin demokrasiyi,
insan haklarin çigneme, insanlik disi
bir rejim kurma suçlamalarina bagirarak
söyle karsilik verdi: Biz halka gerçegi söylemistik, sadece
iktidara gelene kadar demokratik yollara
basvuracagimizi açiklamistik. Halk bizi bilerek seçti, bizi istedi. Bizi yargilayamazsiniz!
Iste böyle. Fakat bu anlatilanlarin bizim ülkemizle herhangi bir ilgisi, iliskisi olabilir mi ki!..