Efendim, söz sırası, Anavatan Partisinde.
Rize Milletvekili Sayın Mesut
Yılmaz, buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından ayakta
alkışlar)
Sayın Genel Başkan, 20 dakika
süreniz efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
tarihî bir oturum yapıyoruz. Bu oturumda ve bunu
izleyen oturumlarda devletimiz ve milletimiz için hayatî kararlar
almak durumundayız.
Alacağımız bu kararlar, ülkemizin siyasî, ekonomik ve sosyal
geleceğini şekillendirecek.
Bize göre, bugün için devletimizin
önündeki en önemli konu, Avrupa Birliğine tam üyelik
için müzakere sürecini başlatmaktır. Asıl hedefimiz ise, bu müzakere
sürecinin sonunda, Avrupa
Birliğine tam üye olmaktır; ama, hepimiz biliyoruz ki, bu, öyle
kolayca gerçekleşebilecek bir
hedef değildir. Bunun için ulaşmamız gereken demokratik standartlar
vardır. Düşünce, ifade,
inanç ve kültürel hürriyetlerden temel insan haklarına kadar
her alanda özgürlükleri
genişletmemiz gerekiyor.
Bunun için ulaşmamız gereken ekonomik
standartlar vardır. Enflasyonu, faizleri ve kur
dalgalanma marjını tek haneli rakamlara indirmemiz gerekiyor.
Bunun için ulaşmamız gereken sosyal
standartlar vardır. Sosyal güvenlik zincirini
genişletmemiz, işsizlik sigortasını yerleştirmemiz, çocuklarımızı
ve kadınlarımızı güvence
altına almamız gerekiyor. Aslında, bu standartlara ulaşmak, insanımızın,
hayatın her alanında,
çok uzun bir zamandan beri özlemini çektiğimiz düzeye getirilmesi
demektir.
Değerli milletvekilleri, bugün,
Avrupa Birliğinin 15 üyesi vardır; 10 tane de bu yılın
sonunda, aralık ayında, üyeliğe kabul edilmeyi bekleyen ülke
bulunmaktadır. Tabiî, bu rakama,
şu anda tam üyelik müzakereleri devam eden Bulgaristan’ı ve Romanya’yı
da ilave etmemiz lazım.
Ayrıca, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen, ancak, coğrafi durumları
sebebiyle veya başka
birtakım engeller yüzünden buna imkân bulamayan pek çok
sayıda ülkeyi saymamız gerek.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, sorulması
gereken soru şudur: Acaba, bu kadar ülke, Avrupa
Birliğine girmeyi, neden ısrarla istemektedir? Avrupa Birliği,
eğer, toprak bütünlüğünden
ekonomik sömürüye kadar her alanda devletleri kökünden sarsacak
bir olaysa, bunca ülke, niçin,
ısrarla, bu statüyü elde etmek için çalışmaktadırlar? Acaba,
bunca ülke, Avrupa Birliği üyeliği
için, neden, onca fedakârlığa, bu kadar sıkıntıya katlanmaktadırlar?
Unutmayalım, daha düne
kadar Doğu Bloku içinde yer alan ülkeler, yani, komünist rejimle
yönetilen ülkeler, sadece
Avrupa Birliği üyeliğini elde edebilmek için, on yıl gibi çok
kısa bir zamanda, kendilerini,
baştan aşağı, kökten değiştirmeyi göze aldılar. Bulgaristan ve
Romanya gibi, Türk azınlığın
yaşadığı ülkeler, topraklarının bölüneceğini düşünerek mi acaba
orada yaşayan soydaşlarımıza,
eskisine göre çok daha geniş özgürlükleri verdiler? İngiltere
gibi,
Fransa gibi, İtalya gibi,
İspanya gibi, etnik ve inanç temelli sorunlarla boğuşan ülkeler,
acaba, niçin, o kadar riski
göze alarak Avrupa Birliğinin kriterlerini hayata geçirdiler?
Bir başka örnek: Avrupa’nın bugünkü
ekonomik ve sosyal refah ortalamasının ve hatta,
Avrupa Birliğinin ortalama bireysel özgürlüklerinin çok daha
üstünde bir düzeye sahip olan
İskandinav ülkeleri, bu söylediğim alanlarda hiçbir beklentileri
olmadığı halde, neden Avrupa
Birliği üyeliğine yöneldiler?
Değerli arkadaşlarım, bu soruların
cevaplarını doğru bir şekilde bulduğumuzda, Avrupa
Birliği üyeliğiyle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların yanlış
ve temelsiz olduğunu görürüz.
Acaba, Avrupa Birliği üyeliği bu kadar ülke için hiçbir olumsuzluk
içermiyor da, sadece Türkiye
için mi tehlike teşkil ediyor; böyle bir şey mümkün olabilir
mi? Eğer, olaya, akıl, insaf ve
vicdan ölçüleri içinde bakılırsa, bunun böyle olmadığını herkes
teslim edecektir.
Avrupa Birliği üyeliğini sihirli
bir değnek gibi değil; ama, lanetli bir asa gibi de
değil, her alanda ihtiyacımız olan atılımları gerçekleştirmemize
yardımcı olacak bir itici
motor gibi görmeliyiz. Bu yaklaşımı ülkemizde hâkim kıldığımız
gün, Avrupa Birliği üzerine uzun
zamandan beri devam eden tartışmalar sağlıklı bir zemine oturacaktır.
Değerli milletvekilleri, gerçekleri
görmezden gelerek veya gözlerimizi kapayıp gerçekleri
yok sayarak onlardan kurtulamayız. Ülkemizde yaşayan her kesimin
kendine göre ciddî sıkıntıları
var. Türkiye’nin hangi bölgesine giderseniz gidin, hangi kesimle
bir araya gelirseniz gelin,
insanımızın, kelimenin tam anlamıyla dert küpü haline geldiğini
göreceksiniz. Biraz deştiğiniz
zaman, bütün bu sıkıntıların, aslında, bütün vatandaşlarımızın
ortak sıkıntılarının birkaç
grupta toplanacak ortak konular olduğunu görürsünüz. İnsanlarımız,
elbette ki ekonomik
sıkıntılarından mustariptirler. Bunun içinde işsizlik vardır,
bunun içinde yoksulluk vardır,
bunun içinde sefalet vardır, bunun içinde gelir dağılımında adaletsizlik
vardır; ama, bunun
yanında, aynı zamanda, atalet vardır; bunun içinde zengin kaynakların
fakir bekçisi olmak
vardır.
İnsanımız, aynı zamanda sosyal
sıkıntılarından da muzdariptir. Bunun içinde de geniş
kesimlerin hiçbir sosyal güvencesinin olmaması vardır. Bunun
içinde maaş, hastane ve hatta
ekmek kuyrukları vardır. Bunun içinde okutamadığımız,eğitim veremediğimiz
milyonlarca gencimiz
vardır.
İnsanımız, bireysel ve kültürel
haklarını kullanırken karşılaştıkları sınırlamalardan da
muzdariptir. Bunun içinde de temel insan haklarına ilişkin ihlâller
vardır. Bunun içinde
düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar vardır. Bunun
içinde anasından öğrendiği
dilin hor görülmesi vardır.
Yani, hangi alana ve hangi kesime
elinizi atarsanız atın, uzun yıllar çözülemediği için
kangren haline gelmiş, bıkkınlık verecek boyuta ulaşmış sorunlar
vardır.
Değerli milletvekilleri, hiçbir
devletin kendi vatandaşını böylesine yoksul, mutsuz ve
umutsuz kılmaya hakkı yoktur. (ANAP sıralarından alkışlar) Hele
hele, yaratılanı Yaradan’dan
ötürü seven; insanı, eşrefî mahlûkattan sayan, hâkim değil hadim
devlet geleneğine sahip Türk
Milletinin buna hiçbir zaman layık olmadığını, buna hiç müstahak
olmadığına inanıyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Avrupa Birliği üyeliği konusundaki
gelişmelerin, ülkemizde bu kadar heyecan
uyandırmasının, toplumda bu kadar güçlü destek bulmasının en
önemli sebebi, bu saydığım
sıkıntılardır. Türk insanı, bütün aleyhte propagandalara rağmen,
yapılan korkutmalara rağmen,
“bölünürüz, savruluruz” korkutmalarına rağmen, engin sağduyusu
ve sezgisiyle, Avrupa Birliği
kriterleri diye ortaya konulan çerçevenin, aslında, kendi sıkıntılarına
çözüm olabilecek
formülleri içerdiğini görmüştür. Onun için, Türk insanını, Avrupa
Birliği yolundan çevirmeye
yönelik gizli ve açık çabaların hiçbir sonuç vermesi mümkün değildir.
Türk insanını, Avrupa
Birliği yolundan döndürmenin tek yolu, ona, bu sıkıntılarına,
çok daha köklü ve süratli
çözümler getirecek başka alternatifleri ortaya koymaktır, maalesef,
ne halihazırda ne de yakın
ve orta gelecekte böyle bir alternatif gözükmemektedir. Dolayısıyla,
Türk milletinin
temsilcileri olarak Yüce Meclisin çatısı altında yer alan bizlere
düşen görev, insanımızın
sağduyusu ve sezgisiyle yöneldiği bu hedefi gerçekleştirmektir.
(ANAP sıralarından alkışlar)
Esasen, Avrupa Birliği üyeliği, bu çerçevede bir siyasî proje
haline gelmiştir. Bu projeye ne
kadar çok destek verir, ne kadar büyük katkı sağlarsak, milletimiz
ve tarih önünde o kadar
sorumluluğumuzu yerine getirmiş olacağımıza inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, Avrupa
Birliğine üyelik süreci, Türkiye’nin, 200 yıllık,
devletimizi tahkim etme ve milletimizi güçlü kılma çabalarının
ulaştığı nihai noktadır.
Türkiye, esasen, coğrafya ve siyasî yapı olarak zaten içerisinde
yer aldığı Batı’yı, bir
medeniyet olarak kendisi tercih etmiştir. Biz, harici baskılarla
hareket etmeden, dışarıdan
yapılan baskılarla hareket etmeden yeni bir medeniyet dünyasına
kendi isteğiyle dahil olan
dünyadaki ender uluslardan birisiyiz. 1683’de Viyana bozgunuyla
başlayan çöküş sürecini
durdurmak için, bir medeniyeti bırakıp bir başka medeniyeti benimsedik.
Devletimizi ve
toplumumuzu, bu uğurda tepeden tırnağa değiştirmeye koyulduk.
Vakai Hayriyeden tanzimata,
meşrutiyetten cumhuriyete kadar atılan bütün adımlarla tek bir
hedefe yöneldik; o da, Batı
medeniyeti içerisinde yer alarak devletimizi yaşatmak, onu yok
olmaktan kurtarmak. Türkiye’nin
200 yıllık tercihinin doğruluğu, bu tercihi yapmayan veya bu
tercihi yapamayan çevremizdeki
başka ülkelere bakıldığı zaman kolayca anlaşılacaktır. Başta
Büyük Atatürk olmak üzere, bu
yolda canla başla çalışan tüm devlet adamlarımıza ve tüm nesillere
şükran borçluyuz.
Değerli milletvekilleri, bugün
geldiğimiz aşamada, Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye için,
zaten ait olunan bir dünyaya dahil ve mensup olmak meselesidir.
Türkiye, Doğu - Batı ikilemini
aslında çoktan aşmıştır; şairin dediği gibi “Doğu Doğu’dur, Batı
da Batı’dır” ve Türkiye,
kesinlikle ve mutlak suretle Batı’dadır. Şimdi, geriye dönüp,
200 yıldan beri hiçbir şey
olmamış, sanki bütün tarih boşuna kat edilmiş gibi Avrupa Birliğine
karşı çıkılmasını
anlayabilmek mümkün değildir. Hangi gerekçeyle olursa olsun bu
yoldan dönüş, bu yoldan sapış
anlamına gelecek çabaları hoş karşılamak da mümkün değildir.
Hem Avrupa Birliğine üyeliği
istiyor gözüküp hem de bu yolu çıkmaza sokmak için elinden geleni
yapmayı kabul etmek de mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, Türk
tarihin en büyük dönüşüm projesi olan cumhuriyet, Avrupa’yla
entegrasyonu amaçlayan büyük bir projedir. Cumhuriyetimizin özü,
siyasî birlik ve ekonomik
gelişme temelinde çağdaş bir millî devlet olmaktır. Cumhuriyetimiz,
1946’dan sonra, demokratik
bir hüviyet kazanarak bu alanda büyük başarılara ulaşmıştır.
Bununla birlikte, siyasî birliğin
tesisinde tam anlamıyla hedefe ulaştığımız söylenemez. Bunun
esas nedeni nedir: Bunun esas
nedeni, vatandaşlık kurumunun, Türkiye’de, henüz yerleşip geliştirilememiş
olmasıdır. Eğer
bunun aksi doğru olsaydı, bugün, hâlâ, etnik veya mezhep temelli
ayrışma veya -bu kürsüden,
biraz önce söylendiği gibi- bölünme endişesini veya tehlikesini
yaşamazdık. Eğer aksi doğru
olsaydı, küçük bir eşkiya grubunun başlattığı bir hareket, koca
bir devleti, onbeş yıl boyunca
ve hâlâ uğraştıramazdı. Eğer bunun aksi doğru olsaydı,
14-15 yaşındaki dinî eğitim alan kız
çocuklarımızın başörtüsünü, laikliğe yönelik büyük bir tehdit
olarak algılayıp paniğe
kapılmazdık. (ANAP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)
ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın
Başkan, bunlara inanıyor musun?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hiçbirimiz, bu kaygılara
sebep olan olguları, bu kaygıları yaratan şeyleri, sadece dış
kaynaklara, dış mihraklara
bağlamak basitliğine kaçmamalıyız. Elbette ki, bir yönüyle, dışarıdan
tasallut edenlerin
varlığı bir gerçektir; ama, bu tasallut her zaman olacaktır;
ancak, diğer yönüyle, bu
sorunların kökeni içeridedir ve asıl çözmemiz gereken sorun da
buradadır. Bu sorunlar, Atatürk
ve İnönü döneminde de vardı, bugün de vardır ve bu sorunların
kaynağı, toplumsal yapımızda ve
yönetim anlayışımızdadır.
Cumhuriyetin “siyasî birlik” idealinin
başarıya ulaşması, Türkiye’nin Avrupa ile
entegrasyonunda nihaî safhayı tamamlamasıyla mümkündür. Endişemiz
odur ki -bu endişeyi duyan
arkadaşlarım için söylüyorum- Avrupa Birliğinin dışında kalan
bir Türkiye, millî çıkarlarını,
çok daha zor koruyacaktır, hatta, mevcut bütünlüğünü dahi muhafaza
etmekte zorlanacaktır;
çünkü, Türkiye, Avrupa Birliğinin dışında kaldığı takdirde, Ortadoğu’nun
karanlık meçhulüne
savrulmuş olacaktır. Avrupa Birliği kriterlerine sahip olmak,
Türkiye’yi, bırakınız bölmeyi,
tesis etmekte zorlandığı millî birlik yönünde önemli ve güvenilir
bir zemine kavuşturacaktır.
Değerli milletvekilleri, bugün,
bütün siyasî partiler, Avrupa Birliği uyum çalışmalarıyla
ilgili kendisinin haklı olduğunu ispatlamak peşindedir. Şunu
baştan kabul etmeliyiz ki, her
partinin kendine göre haklı olduğu noktalar muhakkak vardır.
Her siyasî partinin olayları ve
gelişmeleri kendi açısından değerlendirmesi kadar da tabiî bir
şey olamaz. Yine her bir siyasî
parti, kendi görüşünün doğruluğunu ispatlamak için, bu alandaki
gelişmeleri kendi ölçüleri
doğrultusunda yorumlama hakkına da sahiptir. Bütün bu söylediklerime
hak vermemek, bunları
yadırgamak mümkün değil; ama değerli arkadaşlarım, bütün bunların
sonucunda, bu pakette yer
alan düzenlemelere hayır demek veya çekimser kalmak, kayıtsız
kalmak bu endişeleri duyan
partilerimizin o endişelerini gidermeye yardımcı olmayacaktır,
o partilere, o siyasî partilere
oy vermiş insanlarının haklarını korumaya da yardımcı olmayacaktır.
Bana göre, bütün
partilerimizin ortak çıkarı, Meclisteki ve Meclis dışındaki bütün
siyasî partilerimize oy veren
vatandaşlarımızın ortak çıkarı bu paketin yasalaşmasındadır.
Bu paketin yasalaşmasının neden
bütün partilerimizin ve neden bütün bu partilerimize oy vermiş
olan vatandaşlarımızın çıkarına
olduğu da apaçık ortadadır. Çünkü bu paketin yasalaşması Avrupa
Birliğiyle müzakere sürecini
başlatacak ve üyelik yolundaki en önemli engelin ortadan kalkmasını
sağlayacaktır. Bu nedenle,
Yüce Meclisteki, Avrupa Birliği uyum çalışmalarını kimin daha
inatçı olduğunu gösteren bir
savaşa çevirmek doğru değildir.
Değerli milletvekilleri, bugün
Ankara’nın göbeğindeki Kızılay’da, herhangi bir kitapçıya
gidin Türkiye üzerine yazılmış çok sayıda yeni kitap göreceksiniz;
bu kitapların yazarları ya
Türkiye’ye dıştan bakan Türk dostu yazarlardır ya Türk diplomatlarıdır
ya da Türk bilim
adamlarıdır. Bu kitapların hemen hepsinde, ülkemizin demokrasi
ve insan hakları konusundaki
eksikliklerin uzun uzun işlendiğini göreceksiniz, onlara atıflar
yapıldığını göreceksiniz. Bu
eksikliklerin Batı dünyasında nasıl karşılandığına ilişkin değerlendirmeler,
hepimizi sarsacak
niteliktedir. Bu kitaplara göz gezdiren herkes, Türk Devletinin,
Batı dünyasına ait bütün
platformlarda, bugüne kadar neden sıkıntı çektiği konusunda bir
fikir sahibi olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bunlar,
bizim gerçeklerimizdir, bu eksiklikler bizim
eksikliklerimizdir. Bunlardan utanmak, bunları gizlemek doğru
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
A. MESUT YILMAZ (Devamla) - 2 dakika süre rica
ediyorum...
BAŞKAN – İstirham ediyorum efendim,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Eğer, ortada bir problem
olduğunu kabul etmezsek, sorunlarımızı çözemeyiz. Problemleri
gizlemek ve inkâr etmek, belki,
kısa dönemde işimize gelebilir; ama, ortada bir problem yokmuş
gibi, ilânihaye yolumuza devam
edemeyiz. Bu konuda atılan adımları engelleyerek de hiçbir yere
varamayız. Sıkıntı verse bile,
bu konudaki bütün eksikliklerimizi bu kürsüde açık açık konuşmak,
tartışmak zorundayız.
İnanıyorum ki, çıkarlarımız bazen çatışsa bile, her zaman bir
uzlaşma yolunu bulabiliriz.
Unutmayalım ki, bu ülke hepimizin ülkesi, bu ülkede yaşayan insanlar
hepimizin insanları. Bize
düşen, bütün bu eksikliklerimizi gidererek, insanımızı daha huzurlu
ve mutlu yaşatmaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin
Avrupa Birliğiyle üyelik perspektifine dayalı
ilişkileri, 1959 yılına dayanmaktadır. Bu yoldaki ilk girişimi
yapan, merhum Adnan Menderes’in
hükümeti olmuştur; ama, bu konudaki anlaşmayı, Ankara Anlaşmasını
ilk imzalayan, merhum İsmet
İnönü’nün hükümetidir. 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman
Demirel, 1960’ların ikinci
yarısında, Avrupa Birliğiyle ilişkilerin ilerlemesinde önemli
katkıda bulunmuştur. Büyük
dönüşüm yaşatarak, Türkiye’yi dünyayla bütünleşme yolunda harekete
geçiren 8 inci
Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ın, benim de içinde yer aldığım
hükümeti, zorlu bir ara
dönemin sıkıntılarını aşarak, Avrupa Birliğine tam üyelik müracaatında
bulunmuş ve Türkiye’nin
üyelik perspektifini kesinleştirmiştir. Doğru Yol Partisinin
Genel Başkanı Sayın Tansu
Çiller’in hükümeti, gümrük birliği sürecini başlatarak, Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerini
daha ileri bir safhaya getirmiştir. (DYP sıralarından alkışlar)
Nihayet, Sayın Ecevit’in
Başbakanlığını yaptığı, bizim de içinde bulunduğumuz bu hükümet,
57 nci hükümet, ülkemizi
Avrupa Birliği genişleme sürecine dahil edip, uyum çalışmaları
için gerekli Ulusal Programı
hazırlayarak önemli bir katkıda bulunmuştur.
Bunu, şunun için söylüyorum: Avrupa
Birliği üyeliği hedefi, rahmetli Menderes’in, rahmetli
İnönü’nün, rahmetli Özal’ın, Sayın Demirel’in, Sayın Çiller’in
ve Sayın Ecevit’in projesidir;
hepsinin ortak projesidir. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)
Bu proje, elbette ki, bir siyasî
partinin tekelinde değildir; bu proje, millete mal
olmuştur. Çatısı altında bulunmaktan şeref duyduğumuz bu Yüce
Meclis, Türkiye'nin, demokrasinin
evrensel standartlarına layık bir ülke olduğunu bütün dünyaya
göstermek durumundadır.
Türkiye'nin son kırk yılda defalarca teşebbüs ettiği; ama, ya
toplumsal kamplaşmalar nedeniyle
ya da demokratik mekanizmaların devredışı kalması nedeniyle gerçekleştiremediği
dönüşüm, bu
defa tamamlanma aşamasına gelmiştir.
Bugün karşımızda, ne kardeşi kardeşe
düşman eden sosyal, siyasal sorunlar vardır ne de
demokratik mekanizmaların işlemesine engel olan herhangi bir
gelişme söz konusudur.
Türkiye'nin, bu tarihî dönüşümü gerçekleştirmesi için, bugün
bütün şartlar mevcuttur. İş,
sadece siz sayın milletvekillerinin irade beyanına kalmıştır.
Kamuoyu önünde yapılan
deklerasyonlara, millete verilen sözlere binaen, bu Meclisin
söz konusu dönüşümü
gerçekleştirecek iradeyi ortaya koyacağına inanıyorum.
Şayet, Avrupa Birliği uyum yasaları
kabul edilirse, bugün burada bulunan her bir
milletvekili arkadaşım, ülkemizin, bu yüzyılının tarihinin yazımına
iştirak etmiş, ortak olmuş
olacaktır. Ülkesine ve milletine hizmeti her şeyin önünde gören
bir milletvekili için bundan
daha büyük bir şeref düşünemiyorum. Bu projeye taraftar olanlarla
karşı olanların kimlerin
karşısında kimlerin yanında oldukları, tarihte kimlerle birlikte
anılacakları da şimdiden
bellidir. Tarih tablosunda, millete ve devlete hizmet edenler
bir tarafta, millet ve devleti
yolundan çıkararak, ona zarar verenler diğer tarafta yer alacaktır
ve iyiler, iyilikleriyle
kötüler de kötülükleriyle anılacaktır. (ANAP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, hepimizin
kabul etmesi gereken bir gerçek var. Bu Parlamento,
bizim Parlamentomuz, 21 inci Dönem Parlamentosu, hem yakın tarihin
en çalışkan Parlamentosudur;
ama, hem de en çok yıpranmış olan parlamentosudur.
Siyaset kurumunun ve siyasetçinin
yıpranmışlığı, siyasî yelpazedeki dağınıklıkla orantılı
olarak artmıştır; çünkü, siyasî dağınıklık siyasî irade de zafiyete
yol açmıştır. Siyasî irade
zaafı, teknik olarak ne kadar büyük performansı ortaya koyarsanız
koyun, toplumu ortak hedefler
etrafında toplama ve motive etme yönünde siyasetin gücünü azaltmaktadır.
BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız.
6 dakika oldu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hemen toparlıyorum.
Siyaset kurumunun böylesine kötü
bir duruma düşmesinde, belki, siyasetçilerin eksikleri
vardır, yanlışları vardır; ama, siyaset dışı unsurların da bu
süreci körükledikleri açıktır.
Avrupa Birliği üyeliği, siyaset kurumunu ve siyasetçiyi içerisine
düştüğü bu açmazdan kurtarmak
için de önemli bir fırsattır.
Toplum, kendiliğinden ortak bir
hedef etrafında konsensüs sağlamıştır. Sivil toplum
kuruluşları, ülkemizin bu hedefe ulaşması konusunda yapılan her
çalışmaya destek vermektedir.
Siyaset kurumuna ve siyasetçiye düşen, kısa sürede genişleyen
ve olgunlaşan bu zemini doğru
değerlendirmek, ele geçen fırsatı heba etmemektir.
Anadolumuzda bir söz var; suyunu,
tuzunu hesap edersen çorbayı içemezsin derler. Avrupa
Birliği konusunda atılacak her adımı, olabilecek en olumsuz,
en kötü sonuçlarıyla düşünürseniz,
kilitlenir kalırsınız. Hiçbir komplekse kapılmadan itiraf etmeliyiz
ki, milletimiz, Avrupa
Birliği üyeliği konusunda, siyaset kurumundan da, siyasetçilerden
de çok daha ileri bir
noktadadır. (ANAP sıralarından alkışlar)
Eğer, biz, bugün, burada, hâlâ
bu paketteki konuları tartışıyorsak, bu söylediğimin bundan
açık ispatı olamaz. 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, verdiğimiz
mücadelelerin, yaptığımız
işlerin, gösterdiğimiz çabaların, millet önünde ve tarih önünde
eğer hak ettiği değeri
bulmasını istiyorsak, Avrupa Birliği üyeliğine giden yolu hemen
ve ardına kadar açmalıyız.
Milletimiz bizden bunu bekliyor. Bugün, bütün gözler Yüce Meclisin
üzerindedir. Ben inanıyorum
ki, Yüce Meclisimiz, bu sınavdan yüzünün akıyla çıkacaktır.
Bu inançla, hepinize en derin
saygılarımı, şükranlarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından
ayakta alkışlar, DSP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.